Şehirlerimizi nasıl “merhametli” kılarız?

Mimar ve Mühendis Dergisi’nin 92.sayısı için Murat ACAR tarafından kaleme alınmıştır.”

Şehircilik Yanılsaması

Merhamet rahime kökünden gelen ve “acıma, esirgeme” anlamlarını içeren “Rahmani”bir kelimeyi ifade eder. Allah’ın en güzel isimleri olan Esma-ül Hüsna’nın içerisinde yer alan “Rahim” kelimesinden türeyen merhamet, bu ismin tecellisini barındırır. Kâinat, özellikle Rahman ve Rahim sıfatları başta olmak üzere bu esmada yer alan isimlerin yansımalarıyla varlık bulmuştur. Yeryüzü, gökyüzü ve içerisinde bulunan bütün canlı/cansız varlıklar Yaratıcının birbirinden güzel isimlerinde içkin olan manalarla donatılmıştır.

İşte bu yaratılışta Rabbimiz “Rahim” ismini tecelli ettirerek varlığı tüm merhametiyle kuşatmış, onu en güzel şekilde var ederek ihtiyaç duyduğu her şeyi ikram etmiştir. Bu merhamet sayesindedir ki tertemiz bir hava, hayat kaynağı olarak su ve bereket hazinesi olarak toprağın yanı sıra saymakla bitirilemeyecek kadar nimet yeryüzündeki canlılara bahşedilmiştir. Yeryüzü hayatımızı idame ettirebilmemiz amacıyla bizler için bir döşek, gökyüzü ise gece ve gündüzün yanı sıra bereketin kaynağı bir nimet olarak bizlere sunulmuştur.

Akıl Fikir Yayınları’ndan 2016 yılında çıkan ve Yunus Emre Tozal’ın editörlüğünde şehircilik alanına ilişkin sorulan suallere Avni Çebi’nin verdiği birbirinden değerli yanıtlarla oluşturulan ve Yakup Güler’in karikatürleriyle renklendirdiği “Merhametli Şehirler” adlı eser şehri, “Rahim” isminin tecellilerinden olan “merhamet” kavramı üzerinden ele alıyor. Şehrin geçmişten günümüze tevarüs eden gelişimini medeniyet kodlarımız üzerinden değerlendiren, düne, bugüne ve yarına dair meseleleri kavramların ötesine geçerek ruhlara dokunan bir ustalıkla işleyen kitap aracılığıyla şehre dair dimağımızda yeni ufuklar açılıyor.
Mimar ve Mühendisler Grubu’nun bir dönem başkanlığını yürüten ve aynı zamanda hem iyi bir mütefekkir hem de iyi bir mühendis olan Çebi’nin bu özellikleriyle harmanlanan eser, Şehircilik Yanılsaması kısmıyla başlayıp, Mekânın Üretimi ve Kentsel Devrim bölümleriyle devam ederek Modern İstanbul’un Doğuşu kısmıyla nihayete eriyor. Her bir bölümde konular, ustalıkla oluşturulan sorular eşliğinde ihsan dolu cevaplarla şekilleniyor.

Konak’tan Apartmana

Bir mekân olmaktan çok daha fazlasını ifade eden şehir; birçok medeniyetin kurucu ve taşıyıcı unsuru olmuştur. Etimolojik olarak şehir anlamına gelen Medine’den türeyen Medeniyet bu açıdan şehirli olma durumunu ifade eder. Dinin, dilin, kültürün, mimarinin ve birçok öğenin neşvü nema bulduğu, kök saldığı ve medeniyete dönüştüğü yerdir şehir. Ve aynı zamanda içerisinde bulunduğu anlam dünyasının göstergesi ve aynasıdır adeta. Dolayısıyla sadece mekânsal nitelikleriyle belirlenemeyecek kadar geniş kapsamlı bir değerler bütünüdür şehir.

Turgut Cansever’in veciz ifadeleriyle şehir kâinatta varolan vahdet ilkesinin hayata geçirildiği en anlamlı öğelerden birisidir. İçerisinde huzur bulunan, paylaşımın ve bir aradalığın neşet ettiği, kesretin vahdet içerisinde mecz olduğu bir yeryüzü cennetidir. Bu nedenle en küçük birimi olan evden başlayarak sokağa, oradan büyüyerek mahalleye dağılan bir huzurun taşıyıcısıdır. Kendisine yeten mabedi, okulu, parkı ve diğer ortak alanlarıyla bir bütün olan küçük bir medeniyet provasıdır şehir. Elbette böyle bir şehir insanların yaşamaktan keyif alacağı bir mekânı ifade eder. Sadece gençlerin değil çocukların, yaşlıların, engellilerin ve dezavantajlı olarak adlandırılabilecek bütün grupların, sadece insanların değil diğer bütün canlıların sükûn bulduğu, yeşilin dinlendirici enginliğinde gökyüzünün seyredilebileceği ve Yaradan tarafından merhametin bahşedildiği bir alandır. Ölçeği insani, kapsamı olabildiğince geniş olan böyle bir şehirdir bize ait olması gereken. Fakat ne yazık ki Sanayi Devrimi’yle birlikte Batı’da başlayan ve tüm dünyaya bir kanser gibi yayılan kapitalizmin büyüme hırsı ve buna bağlı olarak şehirlerde ortaya çıkan kontrolsüz ve plansız gelişme; kendisini en çok Türkiye gibi ülkelerde hissettirmeye başlamıştır. Aslında Batı’nın acımasız bir şekilde yaşadığı ve insanların daha fazla üretebilmek adına hayatlarını hiçe sayan kapitalist süreç ülkemize geç gelmiş olsa da şehircilik alanında etkileri ne yazık ki daha ağır olarak ortaya çıkmıştır. Batı’nın modernleşme olarak pazarlamış olduğu yeni dünya düzeninin ülkemiz şehirciliğindeki karşılığı planlı kentleşmeden çok mekanın rant odaklı ele alınması olmuştur.

Avni Çebi’nin de eserinde bahsettiği gibi ülkemizde Batı tipi şehircilik Tanzimat’la birlikte “apartmanlaşma” olarak algılanmış ve Osmanlı’nın son dönemlerinden itibaren bu hastalık şehirlerimizi ele geçirmeye başlamıştır. Önceleri şehrin yeni modernleşen belirli bölgelerinde bir statü göstergesi olarak ortaya çıkan bu hareket, sonraları ne yazık ki şehirlerimizin tüm alanlarına yayılarak apartmanlardan oluşan kentlerin neşet etmesine sebep olmuştur.

Metropol Kent: Göç ve Rant

Kontrol edilemeyen yoğun göç dalgaları karşısında kamu otoritesi plansızlığı adeta bir plan olarak görerek şehirlerin dokusunun yok edilmesine göz yummuştur. Bahçeli ve birkaç ailenin bir arada yaşayabildiği evlerden müteşekkil olan mahallelerin yerini insani ölçekten uzak, sağlıksız ve kimliksiz apartman blokları almaya başlamıştır. Giderek artan nüfusuna karşılık aynı oranda kentsel donatı alanlarının sağlanamadığı bu yerleşim yerleri merhametin de kaybolmaya başladığı yeni ruhsuz mekânları oluşturmuştur. Yeni apartmanlarda sunulan yeni hayatlara yaşlıların, engellilerin, çocukların ve neredeyse toplumun tüm dezavantajlı ve hassas kesimlerinin ulaşması engellenerek merhametsizce bir kentleşme yolu tercih edilmiştir. Şehir merkezlerinin tarihi dokusu bozularak mahalle olgusuna; bahçelerin, yeşil alanların daha fazla rant elde edebilmek adına imara açılması ile doğaya merhametsizce davranan bir anlayış hüküm sürmeye başlamıştır. Komşusundan haberdar olmayan, yanı başında yer alan ve aynı semti paylaştığı insanlardan uzak bırakılan bu yeni kentli insan artık yalnızlığa ve bireyciliğe mahkûm edilir hale gelmiştir.

Birisi bir ev yapacağı zaman komşusunun manzarasını, güneşini ve rüzgârını kesmemeye özen gösterirdi. Onların mahremiyet alanlarını da korur, saygı gösterirdi. Evlerin konumlanması edep ve hayâ sahibi insanlar gibiydi. Evler birbirini ezmez, biri diğerini ötekileştirmezdi; adeta hepsi bir folklar ekibindeki oyuncular gibi ritme, sese ve adımlarına dikkat ederdi. Ama biz ne yaptık; bu mekânları apartmana dönüştürerek oradaki bahçeyi yok ettik, insanları kat kat üst üste koyarak insanlar arasındaki ilişkiyi de bozduk ve birbirinden habersiz ve duyarsız komşuluklar inşa ettik.”

Bugün geldiğimiz noktada apartmanlaşmanın yerini şehri daha fazla tahrip eden site ve rezidans kültürünün aldığı görülmektedir. Artık mahalleler dokusunu kaybetmekle kalmamış bazı mahalleler tamamen ortadan kalkarak site bölgeleri ile rezidans kulelerinden oluşan kentsel adacıklara dönüşmüştür. Sınıfsal ayrımın had safhaya ulaştığı, kentin geri kalan kısmıyla bağların tamamen ortadan kaldırılmaya çalışıldığı “steril” ve aynı zamanda “ötekileşen” bu adacıklarda artık “aynı olmak” egemen unsur haline gelmiştir.

Zenginlerin zengin, fakirlerin fakir olanlarla, belirli dünya görüşlerine sahip kesimlerin aynı fikri yapıya sahip türdeşleriyle yaşadığı homojenleştirilmiş tek tip modern hapishaneler… Çünkü artık bu alanlar öylesine sıkı bir kontrol mekanizmasına sahip olarak donatılmaktadırlar ki farklı olanın hemen fark edilerek uzaklaştırılmaya çalışıldığı birer “korunaklı” mekânlar silsilesi meydana getirilmiştir kentlerimizde.

Avni Çebi’nin de üzerinde ısrarla durduğu gibi komşuluk ilişkilerinin sağlam olması; bir şehrin ve sakinlerinin ayakta durabilmesi için en önemli etmenlerden birisini oluşturmaktadır. Yeni şehir konsepti dikeyliği tercih ederek yatay olan ilişki düzeyini yani eşitliği ve merhameti, kapalılığı tercih ederek de birlikteliği ve farklılıkların bir aradalığını ortadan kaldıran bir hal almıştır onun ifadeleriyle. Bu yüzden artık şehir sükûnete erilen “sakin” olunan ve insanların birbirinden emin olabildiği bir halden uzaklaşmıştır.

Mahalle Yaşatılırsa Şehir Kurtulur

Şehirlerde mahallerlerin sınırları vardı bir mahalle diğer mahalleden belli bir uzaklıktaydı. Mahalleler kendi içerisinde bir kültürel ve sosyal bütünlüğe sahipti, herkes birbirini tanırdı, yardımlaşma ve dayanışma hayatın güzelliğiydi. Kimse yalnız ve sahipsiz değildi. “Bir kişiye yeten iki kişiye, iki kişiye yeten üç kişiye, üç kişiye yeten dört kişiye yeter…”, anlayışı hayata hâkimdi. Paylaşıldıkça çoğalan bir bereket evlerden mahalleye, mahallerden şehire yayılırdı. Mahalleli arasında güzel bir kaynaşma ve paylaşım vardı, herkes kendini emniyet ve huzur içerisinde bulurdu.”

Şehircilik alanında en önemli kavramlardan birisini oluşturan ve kendi kendine yeten donatı alanlarıyla bir şehrin en küçük birimini oluşturan komşuluk ünitesi kavramının bizim medeniyetimizdeki karşılığı olan mahallenin yeniden ihya edilmesi gerektiğini savunan Çebi; böylece şehrin merhametle yüklenerek tüm kesimlerin huzur içerisinde ve sükûnetle yaşayacağı bir forma yeniden dönülebileceğini ifade eder. Bu doğrultuda ülkemizde son dönemlerde başlatılan Kentsel Dönüşüm hareketinin çok önemli ve değerli bir fırsat olduğuna değinen Çebi; şehirlerimizin herkes için yaşanabilir bir hale getirilmesinin mümkün olabileceğini vurgular eserinde. Kentsel Dönüşüm’ün sadece binaların afetlere karşı dayanıklı hale getirilmesiyle tamamlanamayacağını, ancak bina ölçeğinden sokak ölçeğine, oradan mahalle ölçeğine ve en nihayetinde şehir hatta bölge ölçeğine sirayet edecek bir iktisadi, sosyal ve kültürel ihyanın gerçekleştirilmesi ile esas manada bir dönüşümün sağlanabileceği hususu üzerinde ısrarla durur.

Ayrıca dönüşümün rant artışı için bir araç olarak kullanılmaması gerektiğinin altını çizen Çebi; böyle olması durumunda şehirlerimizin sadece bugünün değil yarınının da kaybedilebileceği uyarısında bulunur. Bunun için sadece kamu otoritesinin çabalarıyla iktifa edilemeyeceğini, sivil toplumun bu aşamada ciddi bir sorumluluğu olduğunu hatırlatır bizlere. Mimar ve Mühendisler Grubu gibi medeniyetin ve şehirlerin ihyası ve imarı için çaba sarf eden sivil toplum kuruluşlarının yanı sıra akademik camianın ve en önemlisi de halkın katılımının gerekli olduğunu vurgular. Çünkü merhamet kuşanacak bir şehre dair tüm kesimlerin söz söyleyebilmesi ve aksiyon alabilmesi öneme haiz bir unsurdur. Böylelikle medeniyetimizin insan yüzlü şehirleri bugünün gerekleri göz önünde bulundurularak yeni bir yorumla yeniden ihya edilebilecektir.

Şehir İçin Çaba Sarfetmek

Önce insanlar şehirleri inşa eder, sonra şehirler de insanı inşa eder” gerçeğini aklımızdan çıkarmayarak hırsa ve tamaha şehirlerimizi teslim etmemeliyiz. Kentsel Dönüşüm sürecini; bilimsel, kültürel ve insani değerler üzerine, medeniyet taşıyıcısı şehirleri inşa etmede bir fırsata çevirmeliyiz. Fırsatcı ve faydacı anlayıştan uzak durarak birlikte bir var olma manifestosu şehircilikte oluşturmalıyız. “Herkes için şehir” anlayışıyla insanımızın yaşam alanlarının kalitesini arttırmalıyız ve insani erdemlerin yaşam alanı olarak şehirlerimizi fiziksel ve kültürel mekânlarıyla geleceğe taşımalıyız. Mekânlarda insanlar gibi merhametli olabilir anlayışıyla şehirlerimizi bütün yaştan ve durumdan insanları ile daha yaşanabilir “Merhametli Şehirler” olarak inşa etmeliyiz.

Merhametli şehirlerin yeniden bu topraklarda hayat bulabilmesi adına fikirlerini sadece kalemiyle ifade etmekle kalmayıp bunların karşılık bulabilmesi ve hayata geçirilebilmesi adına sivil toplum aracılığıyla eyleme de geçmiş bir aksiyon insanı olan Avni Çebi; Mimar ve Mühendisler Grubu aracılığıyla Türkiye’nin başta şehircilik olmak üzere mimari ve teknik konulardaki ihtiyaçlarına yönelik olarak kamuoyunda bilinç oluşturulması adına sempozyumlar, konferanslar ve paneller düzenlenmesine olanak sağlamış; aynı zamanda sahada bu çalışmaların desteklenmesi adına eylem ve faaliyetlerde bulunmuştur. Hikmet, İhsan ve İmar kavramlarından yola çıkarak bize ait bir şehirleşme ve buna bağlı olarak bize ait bir dünya için söyleyen, eyleyen ve mücadele eden bir oluşumu ifade eden Mimar ve Mühendisler Grubu’nun çalışmaları bu anlamda ülkemiz ve medeniyetimiz adına umudumuzu ayakta tutmaktadır.

Merhametli şehirlerin, ancak merhametli ve medeni insanlar eliyle hayata geçirilebileceğini unutmamak adına okunması ve istifade edilmesi gereken “Merhametli Şehirler” raflarda biz okuyucularıyla buluşabilmek için bekliyor.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir