“Medeniyet Dergisi’nin Ekim 2016 sayısı için Murat ACAR tarafından kaleme alınmıştır.”
Hani Rabbin meleklere ”Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, ”Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz” demişler, Rabbimiz de “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” demişti.
Bilmediğimizi bilen Rabbimiz, daha anne rahmindeyken karanlıklar içinden alıp bizi aydınlığa eriştirdiğinde de, herkes ümidini kesmişken bizden ümidini kesmediğinde de, zulüm bütün vahşiliğiyle üzerimize gelip bizi boğacakken onu mağlup ettiğinde de şah damarımızdan daha yakındı bize ve “La Tahzen” diye buyuruyordu tüm zerrelerimize. “La Tahzen, İnnallahe Meana.”
La Tahzen; çünkü hüzün yoktu O’na kul olanlara. La Tahzen; çünkü O varsa hüzün kalkıyordu ortadan. Haddi aşsak da, yüzlerimiz günahlarımızdan yere baksa da “Kesmeyin demişti ümidinizi benden” Rabbimiz. Öyleyse hüzünlenmek yoktu. Çünkü Allah bizimleydi. Çünkü O kuluna yeterdi. O en güzel Vekil’di, O kuluna Kefil’di.
Hal böyleyken Rabbimiz bizlere “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele” buyurmuştu. O bizim yanımızda olacaktı her zaman, vaadi bu yöndeydi. Fakat bizi de sınıyordu, biz O’nun yanında olabilecek miydik daima? Bizi imtihan ettiği zamanlarda da, kalbimiz dara düştüğünde de sığınabilecek miydik O’nun rahmetine? Bizim şer gördüklerimize rağmen doğruluktan ayrılmayıp mücadele ederek Rabbimiz bunda da bir hayır murad etmiştir diyebilecek miydik her koşulda?
İşte bu toprakların “15 Temmuz imtihanı” tam da böyle bir fırsat sunmuştu iman edenlere. Fırsattı; çünkü O’ndan başkası yoktu yanımızda. Fırsattı çünkü Allah yolunda savaşanlara müjdeler vardı. Fırsattı çünkü şer görünendeki hayır için mücadele etme imkanı vardı. İman varsa imkan da vardı. İşte zaman İmanın imkanlarını ortaya koyma zamanıydı. Zaman hainlere, münafıklara, bu toprağın bağrında beslediği yılanlara dur diye haykırabilme zamanıydı. Zaman kaybetmedi iman dolu göğüsler. Zaman bir gergef işliyordu, hüzün yürekleri teslim almaya çalışıyordu ama bu toprakların evlatları hüzünlenmiyordu. Çünkü “La Tahzen İnnellahe Meana” diyordu Yaradan.
Korkmadan, yılmadan, kaçmadan; münafıklara, arkalarındaki kafirlere ve hainlere imanı dışında hiçbir silahı olmayan bu yiğitler karşı durdu o uzun gecede. Şehadet için koşar adımdı herkes, hiç kimse ardına bile bakmamıştı. Bir an bile tereddüt etmediler. Çünkü biliyorlardı ki dava İslam’ın davasıydı. Dava İslam’ı ayakta tutmaktı. Son kalelerden biri olan bu toprakların mukaddesatını korumaktı. Dava İslam’ın izzetini müslüman görünümlü münafık hainler eliyle kafirlere çiğnetmeme davasıydı. Ve bu davanın sahibi yardımı müjdeledi o uzun gecenin ardından. Dünya’ya bir kere daha haykırdı iman dolu yürekler:” Zafer inananlarındır.”
Elbette bu yol uzun, meşakkatli ve tuzaklarla dolu. Ama değil mi ki bu davanın yüceler yücesi bir Sahibi var. O Sahibe kul oldukça, İslam’ın izzeti için canlarımız ortaya konuldukça yardım muhakkaktır. Nur tamamlanacaktır.
Zaferin ve yardımın ancak O’ndan olduğunu bildikten sonra seferden dönmek yoktur inanlara. Bu dünya hayatının gerçek alem için bir sefer olduğunu bilen ve buna göre yaşayan gönüller için mükellefiyettir sefer. Bir kere “Ol” demiştir Yaradan bezmi elestte bizlere ve hemen ardından Hz.Peygamber’in bile ağırlığını ifade ettiği gibi “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” buyrulmuştur. Doğru yoldan ayrılmadan, seferden kaçmadan, zafer ödülünü beklediği için değil yola revan edildiğini bildiği için, “sefer müminindir, Zafer ise Rabbimizin.” Bu yüzden Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç’in veciz sözünde belirttiği gibi ”Tarihi Allah yazar. Biz sadece duracağımız safı belirleriz.” İşte 15 Temmuz gecesi doğru yolda birleşen saflar bir kez daha İslam Coğrafyasına dair umutların tazeliğini göstererek ümmetin dirilişine selam etmiştir bu topraklardan.
Bu süreç göstermiştir ki bu topraklar üzerine hesap içerisinde olanlara karşı biz imanımızı ortaya koyduğumuzda hesabı olan bir Rabbimiz var. Onlar tuzak kurdukça tuzaklarını boşa çıkartıp onlara tuzaklar kuran bir Rabbimiz var. Mağlup olmayan ve asla da mağlup edilemeyecek olan tek “Galip” tek Hakim bir Yaratıcımız var. Bu yüzden hangi zafer kazanılmış, hangi bela defedilmiş olursa olsun “Vela galibe İllallah” düsturundan bir an bile ayrılmadan tek Galip olan Allah(c.c)’ın rahmetine sığınmak ve gurur,kibir ya da zafer sarhoşluğuna kapılmadan hareket etmek bizlere yakışan tavrı oluşturacaktır.
Yeter ki biz imanımızı diri tutalım, yeter ki Rabbimizden başkasına kul olmayalım, yeter ki vatan sevgimizi bir an olsun kaybetmeyelim. Allah’tan başka bir galip olmadığını bilelim, meselenin İslam, mukaddesat ve vatan meselesi olduğu şuurunu hiç kaybetmeyelim. Ellerini oğuşturarak hain planlarını yapsa da kafirler topluluğu hiçbir zaman başarıya ulaşamasın.
15 Temmuz başka bir dünya için milat olmuştur hamdolsun. Bu toprakların gerçek sahipleri meselenin sayı ve silah üstünlüğü olmadığını, kor gibi yüreklerin her an şehadet için canlarını ortaya koymaktan çekinmediğini ve islam mührünün silinmeyeceğini kafirlere ve onların yardımcısı münafiklara bir kez daha göstermiştir. Ulubatlı Hasan gibi son nefesine kadar bayrağı düşürmeyecektir bu millet inşallah.
Korkmak, hüzünlenmek ve gevşemek yok; “imanımız varsa üstünlüğümüz muhakkaktır daima.”